Son günlerin en çok konuşulan konusu şüphesiz ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin Bursa Milletvekili olan Orhan Sarıbal’ın Seyid Rıza ile ilgili övgü dolu sözleri ve “Seyit Rıza’nın ışığı, adaletin peşinden yürüyenlerin yolunda yanmaya devam ediyor” gibi ifadeleri oldu.
Orhan Sarıbal isimli zat, daha önce Bursa’da Atatürkçü Düşünce Derneği şube başkanlığı yapmış ve 4 dönemdir de Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvkilliğini yapıyor. Bu ismi 2021 yılında yine Dersim Olayları için “katliam” ifadesinde bulunup tepki çekmişti. Şimdi ise Seyid Rıza isimli vatan hainini bir toplumun lideri gibi allayıp pullamaktan geri durmuyor. Biraz konuyu anlatalım o zaman, bilmeyen öğrensin, bilen ise hafızasını tazelesin.
Kurtuluş Savaşı sonrası Kerkük ve Musul meselesi bir karar bağlanmamıştı fakat Türkiye’ye bağlanması ihtimali daha ağır basıyordu. Hâl böyle olunca İngilizler Türkiye’nin odağını değiştirebilmek için bölgedeki aşiretleri silahlandırıyor ve isyana kalkmaları için kışkırtıyordu. Henüz cumhuriyetin kurulduğu 1 sene olmadan Nusturi ayaklanması başladı. Hakkari’de Süryaniler İngilizlerin kışkırtmasıyla ayaklandı. Türk Ordusu’nun şimdiki Irak sınırlarına kaçan Süryani unsurlarını kovalaması sonucunda İngiliz ordusuyla karşı karşıya geldi. İngilizler Türkiye’ye nota verip, Türkiye’yi Milletler Cemiyeti’ne “Türkiye’nin Hristiyanlara yönelik zorunlu göç politikalarının uygulandığını” savunarak şikayet etti. Hemen ardından İngilizlerin kışkırtmasıyla nakşibendi şeyhi olan Şeyh Said isimli vatan haini bölgede ayaklanma başlatıp Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tuttu. Bölgedeki tüm aşiretlere cumhuriyete karşı ayaklanma fetvası verdi. Hata cumhuriyete destek olanların öldürülüp mallarına el konulmasının helal sayılacağını açıkladı. Aşiretlerden topladıkları militanlarla şehirleri ele geçirdiler. Öğretmenleri, askerleri ve sivil vatandaşları öldürdüler. 2 ayın sonunda isyan bastırıldı ve Şeyh Said yakalandı. İstiklal mahkemesinde yargılanıp idama mahkum edildi, bok çuvalı sallandırır gibi asıldı. O dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan Kürt kökenli tüm milletvekilleri bu isyanın karşısında, devletten yana tutum aldı.
Bu olaylar neticesinde 5 Haziran 1926 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye-Irak sınırı kesin biçimde belirlendi ve Kerkük ile Musul şehirlerinin Irak’a ait olduğu kabul edilmek zorunda kalındı. Uzun lafın kısası, bu iki isyanın neticesinde Kerkük ve Musul kaybedilmiş oldu.
O dönemki Komünist Enternasyonel’in açıklamalarında genç cumhuriyete düşman olanların başında emperyalizm, ikinci sırada feodal ağalar, üçüncü sırada din adamları ve dördüncü sırada liman şehirlerinin yabancı sermayeye bağlı ticaret burjuvazisi deniyordu. Yani o günün Komünist Enternasyoneli, bugün Avrupa’nın sosyal demokrat partileri gibi Kürt faşistlerinin yardakçısı değildi.
Konuya dönecek olursak, Şeyh Said’in bok çuvalı gibi sallandırılmasının ardından bu kez Ağrı Ayaklanmaları başladı. Kürt, Ermeni (Taşnak) ve Süryani militanların katılımıyla kurulan isyancı ordusu Ağrı, Bitlis, Van ve Van gölü etrafındaki çoğu yerleşim yerini ele geçirdi. Daha sonra isyancılar bu ele geçirdikleri bölgede Ağrı Cumhuriyeti’ni kurduklarını ilan ettiler. Bölgeye yürüyen Türk ordusu kısa sürede isyancıları bertaraf etti. İsyancı liderlerinden İbrahim Ağa çatışmada öldürülürken, İhsan Nuri ise İran’a kaçtı. Çok sayıda militan öldürüldü.
Henüz bu isyanın bastırılmasının üzerinden uzun zaman geçmemişti ki Oramar Ayaklanması başladı. Şeyh Ahmet Barzani liderliğinde toplanan Kürt aşiretleri 500 militan ile Oramar Karakoluna saldırdı. Karakola saldıran militanlar, karakolu düşüremediler ve kısa zamanda bölgeye gelen Türk Ordusu’nu görünce Irak’a kaçtılar. Yakalanan çok sayıda militan öldürüldü.
Tüm bu isyanların amacı Türkiye’yi meşgul etmek ve Kerkük ile Musul’un Türkiye’ye katılmasının önüne geçmekti. Bu yüzden özellikle Kürt aşiretlere para dağıtılıp silahlandırılıyordu. Tüm bu isyanlarda militanlar baştan aşağı İngiliz silahları ve cehpaneleriyle donatılmıştı. İngilizlerin Kürtlerin özgürlüğünü düşündüğü tamamen hikaye. Bu isyanlar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin enerjisini emdiler.
Tunceli ve çevre illerini kapsayan bölge insanları çocuklarını askere yollamayan, devlete vergi vermeyen, haydut çeteleri kurup çevre bölgeleri haraca bağlayan, civardan geçen tüccarları soyan, köylüleri köle gibi kullanan derebeylerinden (feodal ağalar) oluşuyordu. Devlet, bölgeye yatırım yapmaya başlayınca bu feodal ağalar düzenlerinin bozulacağını anladılar. Atatürk, Celal Bayar ile birlikte Tunceli’ye gelip Singeç Köprüsü’nün açılışını yapacaktı. Bunu duyan Seyid Rıza, topladığı militanlarla birlikte civardaki telgrafları tahrip etti, köprünün yanındaki karakolu yakıp 33 askerimizi şehit ettiler. Aynı gece Malazgirt Köprüsü’nü yaktılar. Yetmedi, Jandarma Karakolu’nu basıp 56 askerimizi şehit ettiler. 1921 yılında bastırılan Koçgiri isyanından sonra Sivas’ın Zara ve İmranlı ilçelerinden Tunceli’ye sığınan silahlı militanları bünyesine katan ve onlarla beraber örgütlenen Seyid Rıza, bölgeyi ele geçirdi. Türk Ordusu 50bin askerle bölgeye girerken, Sabiha Gökçen’in de katıldığı hava saldırılarıyla operasyon desteklendi. Çok sayıda militan öldürüldü. Bu esnada Seyid Rıza İngiltere’ye mektup yazarak (Mektubun orijinalinin İngiltere Devlet Arşivinde bulunan kayıt numarası: FO371/20864E5529) yalvardığı ortaya çıktı. İsyanın bastırılmasının ardından Seyid Rıza yakalandı ve yargılanıp idam edilmesine karar verildi. Ardından tıpkı bok çuvalı gibi sallandırıldı.
Şimdi soruyorum o halde, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Orhan Sarıbal Seyid Rıza’yı ve onun isyana katılan arkadaşlarını “hüzünle ve saygıyla” anarak cumhuriyete mi kafa tutuyor yoksa Atatürk’e mi? Eskiden Atatürkçü Düşünce Derneği’nde şube başkanlığı yapmış bu zatın sözlerinin maksadı nedir? Yazımın başında belirttiğim gibi 2021’de benzer ifadeleri yine kullanmıştı, bugün yine kullanıyor.
BERK ŞİMŞEK
19.11.2025